Yüzyılın İlk Çeyreği Biterken...
2025 yılı hem Türkiye hem de Dünya için büyük sorunlarla geçti; bundan sonrasında daha iyiye gidileceğine dair umutlar genel olarak azaldı. İnsanlık tarihi her zaman çeşitli düzeylerde krizlerin tarihidir ama bir şekilde bazı gelişmeler insana umut verir ve orada yeni başlangıçlar yapma azmi ilerler. Böyle bir azim ve kararlılığı geliştirecek noktalar gittikçe azalıyor. Esasen bu yıla özgü bir durum değil yaşananlar; geçen on yıllarla birlikte bu endişe gittikçe artıyor.
Feodaliteden moderniteye oradan postmodern döneme geçişlerde, bu dönüşümleri sembolize eden gelişmeler olmuştur. Bilimsel gelişmeler, yeni buluşlar, yeni kitaplar, kavramlar vb. Günümüzün krizi biraz da felsefeden, düşünsel tartışmalardan uzaklaşan bir eğilimin genel sonucu. Yüzyılın ilk çeyreği biterken gelişmeye çerçeve çizecek yeni bir bakış açısının, bir kitabın, bir kavramın tartışılmasından ziyade, gelişmelerin hızına kapılıp gitmek normalleşti. Daha hızlı cevap ararken, sorunun ne olduğunu bile unuttuk.
Savrulmak, özetleyici bir kelime olabilir. Hız, modern dönemin sembollerinden biri olarak gittikçe yoğunluğu artan bir oranda ilerliyor. Akışları kontrol etmek zorlaşıyor. Bunu kontrol edebilen yapıların güçlü olacağını varsayıyorduk ama artık işler biraz kontrolden çıkmış gibi görünüyor.
Küreselleşmeyle birlikte kapitalizmin ve demokrasinin birlikte ilerleyeceği düşünüldü. Akışlar hızlanırken kültürel etkileşimin artacağı, bunun da yeni olasılıklar yaratacağına dair umut güçlenmişti. Sivil toplumun müdahalesiyle değişimler tabandan yükselecek ve yıkılmaz sanılan otoriter yapılar değişecekti. Ama hızın kendisi, onu kontrol etmek isteyenlerin elinde yeni otoriterleşme imkanlarına dönüştü. Kavramların, ekollerin yerini kişiler ve kişisel kararlar aldı. Bir tür yeni feodalizm yaşıyoruz. Ortak olmayanların ortaklığı...
Önemli olan üzerinde uzlaşabileceğimiz alanları kurabilmek. İnsan hakları, demokrasi en geniş çerçevesiyle insanlığın hayatını daha iyi hale getirecek adımlar olarak bütün dünyada bu şekilde yayıldı. Belli bir gruba, yere özgü değil de herkesin hayatını daha iyi hale getirebileceği umuduyla bu kavramlara tutunduk. Bugün bunlar gücünü kaybederken, sivil toplum, eylem ve protestolar, hukuk gibi olguların sorun çözme aracı olmaktan çıkması bizi büyük bir boşluğun içine itiyor. 19. ve 20. yüzyıl boyunca adım adım gelişen her şey, 2000'lerin başından beri geri gidiyor.
Sözlüklerin seçtiği yılın kelimeleri durumumuzu göstermek için özetleyici olabilir. O seçimlerin bile ortak çerçevesini çizmek zorlaşıyor. Orada da bir savrukluk var. Tabii ki yapay zeka ve onun getirdiği dijital yenilikler yeni dönemin habercisi olarak karşımızda duruyor. Ben bu gelişmenin de nereye gideceğini kestiremiyorum, bir yandan fazla abartıldığını bir yandan tehlikeli olabileceği kanaatindeyim. Sanırım yaş aldıkça muhafazakarlaşıyorum!
Her araç gibi o da iyi kullanılırsa bir değişim potansiyeli taşıyor tabii ki. Aynı şey bir adım önce arama motorları, daha öncesinde internetin yaygınlaşması için de geçerliydi. Bunların her biri normalleşti, bizi değiştirdi ama çok temel sorunlarımızı da çözemedi. İnterneti kullanmak, hem para hem yeni araçları gerektirdi. Yapay zeka da böyle bağımlı değişkenlerle birlikte var olacak.
Daha öncesinde radyodan televizyona geçişte, gazetelerden web sitelerine geçişlerde de aynı tartışmalar olmuştu. Alıştığımız, kullandığımız, eskittiğimiz bu araçlar bizi daha mutlu hale getirmedi. Teorik olarak yeni açılımlar sağlamadı. Evet hayatımızı kolaylaştırdı ama teknoloji, Frankfurt Okulu'ndan bu yana tartışıldığı gibi yeni tahakkümler yarattı. Tekno-feodalizm bu noktada gelişen yeni kavramlardan biri.
Aslında konu güç/iktidar ile ilgili... Hız, bilgi, çeşitli araçlar her zaman güç yaratır ve iktidar ilişkisi kurar. Bu ilişkinin niteliği, müdahaleye kapalı hale geldikçe demokratik olmaktan uzaklaşır. Teknikleşen her şey sorun çözmek yerine sorunun kaynağı haline gelir. Siyaset de böyle bir şey...
Siyasal tartışmaları bir işe çevirip, uzmanların, elitlerin, bir bilenlerin eline bıraktığımız ölçüde sorun kendi kendini yaratmaya devam ediyor. Bizzat özel hayatlarımıza bile müdahale edemezken genele dair büyük tartışmalar sonuçsuz kalıyor. O yüzden adım adım, aşama aşama müdahale edebilecek alanları açmak, onları birlikte dayanışma içinde kurabilmek önemli. Yeni yıl(lar) böyle alanları yaratabildiği ölçüde iyi olacak.
Ne yazık ki bu alanları kurmak için önümüz tıkanıyor; yasaklar, tehditler bizi engelliyor; olasılıklarımız azalıyor. Ama insanlık çeşitli mücadelelerle ayakta kalıp bugüne kadar geldi. Bu mücadeleler çeşitli kazanımlar yarattı. Bugün basit gelen, hatta yer yer kaybetme tehdidi altında olduğumuz seçme seçilme hakkından, diğer basit sayılacak durumlara kadar... Öncesinde normal sayılan çerçevenin zorlanmasıyla, imkansız gibi görünen yeni aşamalar yeni normal halini geldi. Kadınlar, siyahlar, azınlıklar bunların en bilindik örnekleri... Bugün de anormal, imkansız, saçma sayılacak pek çok konu önümüzdeki yıllarda normalleşecek. Yeni grupların, öznelerin müdahalesi mümkün olacak. Tarih bize bunu gösterdi. O müdahaleleri yapabilme anında gerekli bilgiye, beceriye, dayanışmaya sahip olmak önemli. Kişilerin değil programların, kapsayıcı kavramların birleştiriciliği geleceğe dair umudu taşıyacak.
Umutsuzlukla başlamıştık ama daha umutlu sözlerle bitirmiş olalım.