CHP'nin Eylemleri
19 Mart'tan bu yana süren İmamoğlu ve CHP'li belediyelere dair soruşturmalar ile ona eşlik eden CHP mitingleri, Türkiye'deki protesto ve eylem geleneğinde yeni bir dalga yarattı diyebiliriz. Çok sık karşılaşmadığımız, genellikle belirli gündemlerle bir iki kez yapılıp biten ya da sadece seçim dönemlerinde yoğunlaşan parti eksenli mitingler, bu kez uzun süreli bir olaya dönüştü. Parti-eksenli ya da parti-yönlendirmeli (party-driven) eylemler adıyla kategorize edilebilecek bu tip eylemlerle, ana muhalefet partisinin tepkisel zemini diri tutmaya çalıştığı, yerel seçimlerde yükselttiği oy oranından güç alarak kendi alanını genişletmeye çalıştığı aşikar.
Bir dönem bu blogta açık alandaki eylem ve protestoların listesini aylık düzende kayda geçirmiştim. Sonra onların içinde Geçinemiyoruz eylemlerini ayrı bir başlıkta akademik makale olarak analiz ettim. Sadece o dönemde değil, Türkiye'de genel olarak çekişmeci eylemlerin sistemi dönüştürücü gücünün eksikliğini de ayrıca yazmıştım. Sivil toplum geleneğimizin zayıf, sendikalarımızın etkisizleşmiş, sivil toplum örgütlerinin belli güçlerin kontrolünde, miting ve eylemi düzen bozucu bir şey gibi görüp şeytanlaştırma eğilimi yüksek bir siyasi kültüre sahip olduğu düşünüldüğünde, bu eylemlerin de ayrı şekilde incelenmeyi hak ettiğini söyleyebilirim. Şimdilik bir blog yazısı şeklinde kalsa da kısa bir ön analiz için şu noktaları öne çıkarmak gerekli:
Partilerin sokakla, kalabalıklarla, seçmenle ilişkisini seçmen ve oy isteme üzerine odaklayan miting geleneğimizde bu tip bir süreç yakın tarihte yaşanmamıştı. İstanbul'daki ilçe mitingleri, Anadolu'nun çok sık eylem yapılmayan farklı kentlerindeki eylemlerle birleşerek İstanbul eksenli ama genel olarak Türkiye'de olup bitene dair yerel ve ulusal gündemin birleştiği eylem silsilesini izliyoruz. Mitingteki kalabalıklar kayda değer düzeyde. Gece, gündüz, yaz tatil, hafta içi hafta sonu fark etmeksizin bir kitlenin ısrarcı biçimde bu eylemlerde alanları doldurduğunu görüyoruz. Dolayısıyla süre, konu ve kalabalık eksenlerinde kapsayıcılık dikkat çekici.
Bu haliyle literatürde Charles Tilly'nin makul sayı-konu-bağlılık gibi eksenlerle analiz ettiği hareketlerin temel göstergelerini karşılıyor. Yine Tilly'nin Tarrow'la birlikte geliştirdiği, kamu otoriterlerine karşı geliştirilen savları belli dönemlere ve mekanizmalara bağlayarak uzun süreli hale getirdikleri, çekişmeci siyasetin unsurlarını da görmek mümkün. Aslında böylece, siyasi partiler arası çekişmenin toplumsal tabanları da netleşmiş oluyor. İdeolojik farkların azalmasıyla birbirine çok benzeyen, özellikle benzer politik önerilerle aralarında anlamlı bir fark kalmayan merkez partilerinin yaşadığı sıkıntıya karşı CHP'nin kendi konumunu, beklendiği ve uzun süredir yapması beklendiği gibi, daha popülist bir damardan, taban gücüne dayanarak yapması, Türk siyasi tarihinde önemli bir kırılmayı işaret ediyor.
Çünkü siyaset kurumlar, temsilciler, seçimler ve kapalı kapılar ardındaki toplantılara sıkıştığı ölçüde teknikleşip halktan uzaklaşıyor ve bir "iş" haline geliyor. Bu şekilde halkın siyasetten uzak tutulması, toplumsal hareketleri de yer yer daha şiddet dolu, daha tepkisel hale getiriyor. Barışçıl protestoları, sivil toplum kuruluşlarının tıkanmış durumunda yeniden siyasi parti eksenli hale getirmek, Avrupa'da uzun süredir unutulan bir durum. Barışçıl protesto ve eylemler olmadan bir sistemin demokratik olduğunu iddia etmek çok zor. Sadece seçimlerin varlığı, 1990'ların başından beri artık demokratik sistem için yeterli bir kriter değil. Bugünlerde Nepal'de ya da Fransa'da olan biten arasındaki en önemli fark, biraz da bu.
Türkiye'nin 100 yıla yaklaşan demokrasi geleneğinde, seçimler ve kurumlar iyi kötü yerleşmiş olsa da protesto ve eylem geleneğinin aynı düzeyde olduğunu söylemek güç. Cumhuriyetin ve demokrasiye geçişin kurucu partisinin bu yönde yeni bir siyasete ön ayak olması, tıkanmış, yıpranmış, içinden çıkılmaz bir gerginliği sürdüren siyasetimizde yeni bir hamle olarak oldukça kayda değer. Eylemlerin bir şeyi değiştirip değiştirmeyeceğinden ziyade, bu geleneği yerleşik hal getirebilmek ve halkın tepkisini sadece homurdanarak ve seçim sandığında değil, barışçıl ve düzenli biçimde açık şekilde gösterebilmesi, demokratik anlamda olgunlaşma göstergesidir.