Üniversite, Diploma, Meslek... Asıl Sorun Bilgi.

 2025 yazının gündem yaratan en önemli olaylarından biri (ne yazık ki orman yangınlarıyla beraber) sahte diploma ve usulsüz alınan unvanlar skandalı oldu. Daha önceden başladığı anlaşılan adli soruşturmaların belli bir aşamaya ulaşmasıyla yeniden gündeme gelen konu, İmamoğlu'nun diploma iptali başta olmak üzere atanmayan öğretmenler, genç işsizlik oranları, yoğun çalışma saatleri, iş kazaları, ekonomik kriz ve asgari ücret gibi dolaylı diğer konularla eşleştirilerek tartışıldı. İnsanların yoğun emek vererek elde ettiği kazanımların haksızca ve kolaylıkla elde edilmesi, tabii ki kabul edilebilir değil.

Bunun en kısa ifadesi, adaletsizlik. Adalet de toplumsal dengeyi sağlayan en önemli unsur. Adalete güven sarsıldıkça, dengesizlik artıyor ve toplumsal bağlar iyice çözülüyor. Ortada toplum yoksa herkes çözüm üreteceği kendi yerel/feodal bağlarına geri dönüyor. Topluluk ruhu devreye giriyor. Mafyatik oluşumlar, suç çeteleri bu toplulukların illegal olanları...

"Parayı veren düdüğü çalar" deyiminin hayatın bu kadar içinde ve doğrudan etkili olması can sıkıcı. Böyle bir deyimin toplumsal işleyişte yer edinmiş olması bile başlı başlına sorun. "Çalışıyor ama çalışıyor" kalıbının normalleşmesi gibi... Bu normallerin sorgulanması, yeni normallere geçiş için öncelikli adım.

Benim de yer aldığım üniversite ortamını doğrudan ilgilendiren bu konuda tabii ki fikirlerim, gözlemlerim, yorumlarım var. Ancak üniversiteyi ilgilendiren konularda, üniversite bileşenlerinin görüşlerini almak, pek sık uygulanan bir metot değil. Pek çok konu ve başlık gibi, bir bilenler, dışarıdan müdahaleler, öyle olması gerekiyorlar bu süreci de çekip çevirecek.

Asıl sorunumuz, ülkede "işte bu" denecek, güvenilecek, bozulmadı denebilecek kurum ve meslek sayısının neredeyse kalmaması. Tıpçılardan hukukçulara, kolluk kuvvetlerinden esnafa, eğitimcilerden sivil toplum kuruluşlarına medya organlarına... kısacası her alanda yaşanan bozulma üniversitede de yaşanıyor. 

Üniversite ortamı, bilgi üretilen, var olanın incelenip sorgulandığı yeni normallerin şekillendiği yerler olmaktan uzun süre önce çıktı. Bazılarına göre bu durum, üniversite sayısıyla ilgili. Taşra üniversiteleri sorunun nedeni olarak görülüyor. Aslında orası birer sonuç. Sorun, üniversiteye bakış açısı. Artık büyükşehirlerden büyük taşra yok. Oradaki üniversiteler, beğenilmeyen taşra üniversitelerinden çok farklı değil; sadece marka unsuru bazı eksikleri görmezden gelinmesine neden oluyor. Taşra üniversitelerinin bir türlü beklenen seviyeye gelmeyen sanayi atılımının, gelişmeyen istihdam yaratma alanlarının yerine ve tabii ki genç işsizliği de düşürmek için birer aracı oldukları kesin. Ama taşrada bilgi üretilmiyor değil; sorun üniversitenin bilgi üreten bir yer olarak görülmekten çıkması.

Bilgiyi kontrol, iktidarın önemli araçlarından biri olduğu için bilgi üretilen alanları kontrol etmek isteği her zaman güçlülerin temel arzusudur. Üniversite kavramı da aslında Orta Çağlarda Kilise'nin kontrolünde şekillenmiştir. Ancak, iktidarın olduğu her yerde direniş de vardır, malum. Eğitim, bilgi, bilgi üretenler ve paylaşanlar yerleşik sınırları zorladığı için dönüşüm gerçekleşti. Feodaliteden Aydınlanma'ya geçiş bu sınırların bozulmasıyla oldu. Modern dönemi kuran yeni bilgi, yeni sorularla gerçekleşti. O yeni cevaplar eskidi ama yenisi de doğamıyor. Yeniyi, farklıyı tetikleyecek özneler, bağlamlar, eksenler şekillenmiş değil.

Onun aracılarından biri üniversite olabilirdi; olamadı. Dünya çapında da üniversitelerin İsrail-Filistin gerginliğinden, kendi ülkelerinin iç ve dış politikalarına karşı kayıtsızlığı, etkisizliği görülüyor. Yeniyi şekillendirecek öğrenci ve gençlik hareketleri yer yer kendini gösterse de bu kargaşa ve hızlı değiş ortamında beklenen etkiyi yapamıyor. Kısacası sorun sadece bizde değil ama bizde onlardan daha yoğun yaşanıyor; orası kesin.

Temel nokta şu: Üniversite bilgi üretir. Üretilen bilgi, çeşitli mesleklere dönüşür. Üst düzey bilgi, bilgili kişiler yaratır ve onlar da çalıştıkları yerlerin yönetici kademesinde yer alır. Türkiye'de öncelikle bilgi üretimi konusunda sorun var. Bilgiyi üretecek serbest zaman, yeterli hukuki çerçeve, tartışma ortamını besleyecek gündem ve düşünsel çerçeve çok dar. Özgürlük olmadan bilgi üretilmiyor ve kısır döngü kendini besleyip duruyor. Üretenler de ya sınırlı destek alıyor ya da bunu yaygınlaştıramıyor. Bilginin hemen işe yarar, somut ürün, elle tutulur, pratik karşılığının olması bekleniyor. Ancak bugün üretilen soyut bilginin, yarın başka bir somut parçanın, ürünün temelini oluşturduğu çoğunlukla göz ardı ediliyor.

Öte yandan üniversitelerin sadece meslek odaklı görülmesi, işe girmenin tek yolu haline gelmesiyle ilerleyen süreç, mezunların iş bulamamasıyla iyice tıkandı. Üniversite eğitimi, bir an önce aşılıp geçilmesi gereken bir aşama oldu. O aşıldığında ise yeni bir aşamaya geçilemedi. Kısacası işsizler ordusu, üniversite eğitimini ve onun ürettiği bilgiyi suçlamaya başladı. Üniversite süreci gereksizse, hızlıca halledilip alınması gereken bir belgeyi almak da kendi içinde normalleşti. Yani mesele sadece diploma olduğu sürece, "hallederiz kardeşim" yolu sosyal medyanın da yardımıyla normalleşti. Parayı veren düdüğü çaldı.

Bunun devamında bir meslek olarak akademisyenlik de aynı sürecin parçası oldu. Tek kriter unvan ve o sürecin tamamlanması ise, onu da "hallettiler". Unvanların, yayın aşamasının, yayının anlamının kalmadığı bir ortamda, üniversitenin bir kurum olarak anlamsızlaştığı yerde unvanlar da sıradanlaştı. Yayın yapmak üst kadroya geçmek için yapılan bir "şey"e dönüştü. Kriterleri değiştir, zorlaştır, sözlüyü kaldır geri getir, fark etmiyor. Hızlıca yükselip, yine kötü bir deyimimiz, "ye kürküm ye moduna" geçilmek istendiği için unvanlar birer aracı haline geliyor. Onların yerine yeni bir şey de koyamadığımız için hala kendi çapında değerli görülüyorlar. Üniversite diploması gibi.. Bilginin gereksizleştiği yerde, belgeler, başlıklar, tabelalar öne çıkıyor. Onların sahtelerini üretenler de mutlaka oluyor.

Durum, kamu politikası üretmekten, istihdam sağlamaya, düşünsel bakış açısı ile gündelik hayatın pratiklerine kadar pek çok bağlamı içinde barındıran bir konu. Yine de konuya dair bir kaç öneri sunmak gerekirse, bu süreçte atılması gereken en önemli adımın üniversite diploması dışında meslek kazandıracak aracıların değer kazanması olabilir. Sertifika programları, ek eğitimler vs bunlar için devreye girdi ama asıl olarak elimizde ve sistemimizde olan başka bir kurumu canlandırmak gerekli: Lise. Lise eğitimiyle de meslek sahibi olmayı sağlamak gerekiyor. Böylece üniversite sınavına yüklenen anlam, sınava giren kişi sayısı ve ona istinaden alınacak önlemler de daha makul seviyeye iner. Lise eğitimiyle işe girmek, güvencesiz çalışmayı normalleştirmemeli tabii. Tek geçerli diplomanın, üniversite diploması olmasının önün geçmek için bu yol öne çıkabilir. Bir dönem Meslek liselerinin görevi buydu zaten... 

İki yıllık eğitim veren ve adı üstünde Meslek Yüksek Okullarının da değeri artırılabilir ki zaten son yıllarda fakültelerden ziyade bu okulların kontenjanları daha yoğun biçimde doluyor. Meslek Yüksekokulu diploması, 4 yıllık fakülte kadar önemli hale gelebilir. 4 yıl boyunca okula git, derse katıl, yoklamaya tabi ol disiplinini yaşamak istemeyenler ile çalışanlar ya da çalışamayanlar için bir yol haline gelen Açık Öğretim Fakültesi de belirli meslek gruplarında işe girmenin yol haline gelebilir. Artık Açıköğretim diploması da 4 yıllık fakülte diploması yerine geçiyor. Ancak hala örgün eğitim veren okulları prestiji daha yüksek. Açık Öğretim'i belirli mesleklere odaklanacak şekilde yeniden şekillendirmek bir yol olabilir.

 Ama tabii ki, başa dönmek gerekirse, sorunun kaynağı olarak, üniversitelerin kontrol altında tutulması gereken yerler değil, bilgi üreten yerler olarak görülmesi gerekiyor. Bu bakış açısı değişikliği olmadığı sürece, bunlar sadece yan çözüm önerileri olarak kalacak.

Çok Okunan

Türkiye'de Açık Alanda Eylem ve Protestolar - Eylül 2021

Türkiye'de Açık Alanda Eylem ve Protestolar - Şubat 2022